Kaplumbağa Kabuğunun Evrimi: Boşluğu Kapatan Tür!

Kaplumbağa Kabuğunun Evrimi: Boşluğu Kapatan Tür!

Atmosferden karbondioksit giderebilen bir mineral yapıldı
Bilim insanları, insanın evrimine dair önemli bilgiler içeren kafatasıyla ilgili bilgileri paylaştı
Samanyolu Gezgini: Gaia Uzay Sondası

Kaplumbağaların ataları, kabuksuz hayvanlardı. Dolayısıyla evrimsel süreçte, kabuksuz bir atasaltürden, kabuklu türler evrimleşmiş olmalıdır. Evrimsel biyologlar, bu geçişte bulunan türlere yönelik yaptıkları keşiflerle, hem Evrim Teorisi’ni geçmek zorunda olduğu en zorlu testlere tabi tutuyorlar, hem de doğadaki evrim yasasının nasıl çalıştığını daha iyi anlamamıza katkı sağlıyorlar. Gelin hiçbir kabuğa sahip olmayan ataların, nasıl bugünkü meşhur kabuklu türlere evrimleştiğini hep birlikte öğrenelim.

Gallery not found.

Kaplumbağa Kabukları, Kaburga ve Omurlardan Evrimleşti!

Kabuk dediğimiz anatomik oluşum, kaynaşmış kaburga (costa) ve omur (vertebra) kemiklerinden köken alarak evrimleşmiştir. Dolayısıyla ağırlıklı olarak kollajen, kalsiyum fosfat ve birtakım mineraller içerir. Bu kemiklerin ilkin kaplumbağalarda henüz evrimleşmediğini görüyoruz.

Ancak bu geçişe dair tüm türler henüz eksiksiz olarak keşfedilememişti. Bu da, evrimsel süreci gösteren fosil kaydında bir boşluğun oluşmasına neden olmaktadır. Elbette bu “boşluk”, böyle bir türün evrimleşmiş olamayacağı anlamına gelmemekteydi; sadece henüz bulunamadığı anlamına gelmekteydi. Bir diğer deyişle evrimsel biyologlar, atasal türler ile torun türler arasında çok spesifik bir tarihte yaşamış olması gereken bir türün var olması gerektiğini biliyorlardı; ancak böyle bir tür keşfedilemediği için, fosil kaydındaki bu eksikliğe “boşluk” deniyordu.

İşte yeni keşfedilen Eorhynchochelys sinensis türü antik ve kabuksuz ön-kaplumbağa fosili, fosil kaydındaki boşluğu harika bir şekilde doldurmayı başardı. Bu boşluğun doldurulmuş olması, evrimsel biyoloji ve bilim için büyük bir zaferdir!

 Kaplumbağaları Yakından Tanımak…

Kaplumbağalar, anapsid tipte kafatasına sahiptir. Yani kafatasında delikler bulunan diğer sürüngen kuzenlerinden farklıdır. Bu yüzden evrimsel olarak da kuzenlerinden farklı bir soy hattında seçilim göstermeye devam etmişlerdir. Evrimleşen anapsid, sinapsid ve diapsid kafatası tiplerinin yeni yeni türleştiği Permiyen Dönemi’nde (298-251 MYÖ) kaplumbağalar da karapaks (üst kabuk) ve plastron (alt kabuk) denilen anatomik oluşumlardan yoksundular. Yaklaşık 280 milyon yıl önce yaşamış Eunotosaurus africanus türü, kabuk yapısından yoksun ve dişlere sahip bir canlıydı. Fakat geniş T şeklinde omurlara (vertebra) ve yassı kaburgalara (costa) sahipti. Dolayısıyla kabuğa evrimleşecek ilkin anatomik oluşumları seçilim göstermeye başlamıştı.

 Boşluğu Dolduran Yeni Fosil!

Şimdi ise iki kişilik yatak büyüklüğünde, 228 milyon yıl öncesine ait bir proto-kaplumbağa türü Çin’de keşfedildi. Bu ön-kaplumbağa veya ilkin-kaplumbağa türü Eorhynchochelys sinensis olarak isimlendirildi. Yani “Çin’e ait gagalı ön kaplumbağa” demek. Çünkü günümüz kaplumbağalardan farklı olarak tuhaf bir gagaya ve dişlere sahip. Peki evrimleşen kabukların yararı nedir? Aslında kaplumbağaları dış etmenlerden koruduğu bilinir; fakat daha da önemlisi suyun altında daha fazla kalabilmelerini sağlar. Zira yaklaşık 50-60 kemiğin kaynaşarak oluşturduğu kabuğun içerisinde potasyum ve magnezyum depolanır. Böylece nefesini tutan kaplumbağalarda kana salınarak, laktik asit birikimini azaltır. Bu yüzde saatler boyunca 3 derece sıcaklıkta nefesini tutan kaplumbağanın anoksik asidoz olma riski önlenir. Bu türde, kaburgalarının (costa) genişlediğini görüyoruz. Aslında kaplumbağa evrimindeki bütün ara basamaklar harika bir şekilde yerine oturuyor.

Çünkü önceden Geç Trias’a ait 220 milyon yıl önce yaşadığı bilinen Odontochelys semitestacea türü keşfedilmişti. Bu türü özgün kılan, günümüz kaplumbağalara nazaran tamamen oluşmuş bir plastron (alt kısım) ve yeni oluşmaya başlamış bir karapaks (üst kısım) bulunduruyordu. Yani kaburgalar artık fazlası ile genişlemiş ve kaynaşmış; fakat omurlar günümüz kaplumbağalar gibi bütün olarak kaynaşmamıştı. Ayrıca dişleri de vardı. Demek ki plastron, karapakstan daha önce evrimleşmişti. Dolayısıyla yeni tanımlanan Eorhynchochelys sinensis türü ve daha sonra yaşadığı bilinen Odontochelys semitestacea türü bize plastronun evrimini harika bir şekilde gösteriyor.

Unutmamak gerekir ki evrimsel süreçte, embriyonik süreç gibi bir “tamamlanma” söz konusu değildir. Evrim, sonlanan veya biten bir süreç değildir; tıpkı kütleçekiminin, tamamen hareketsiz olan cisimler için bile “bitmemiş” olması gibi… Dolayısıyla hiçbir kaplumbağa, bütünsel halde bir kabuk oluşturma peşinde değildir. Sadece evrimin mekanizmaları ile seçilim gösteren popülasyoniçerisindeki gen frekansının değişimi ile ilgilidir. Bu seçilim, kaplumbağa kabuklarına gidecek yoldaki her bir varyasyonun (çeşidin) avantajlı konuma geçmesi yönünde meydana geldiği için, kaplumbağaların soy hattında da giderek daha sert ve büyük kabuklar evrimleşmiştir. Bu da, tamamen kabuksuz atalardan, kabuk sahibi bambaşka canlıların, tamamen doğal süreçlerle evrimleşebileceğini göstermektedir.

Yorumlar

Wordpress: 0