Ortadoğu’da liderlik savaşı verirken içeride isyanla karşılaşmak – Mustafa Peköz
İran’daki protestolar, dipten gelen dalganın tepkisel olarak sokağa yansımasıdır. Bu eylemler Molla rejimine karşı bilinçli, planlı ve örgütlü bir toplumsal kalkışmayı içermese de İran’ın iç politik ilişkilerini çok yönlü etkileyecektir
Ortadoğu’da liderlik savaşı veren İran’da başlayan protesto eylemleri, İran’ın iç toplumsal dinamiklerinde ve politik ilişkilerinde yeni bir sürecin başladığını gösteren birtakım veriler ortaya çıkarmaya başladı.
İran, kendi tarihsel dinamikleri üzerinde gelişen ve konumunu hemen her dönem başarılı bir şekilde koruyan bir devlet olarak, politik ve toplumsal istikrarı oldukça önemser. İran, bölgesel ilişkilerde güçlü bir ülke olarak dengeleri değiştirmeye çalışan bir strateji izlerken, jeo-stratejik konumu ve sahip olduğu enerji kaynaklarıyla uluslararası ilişkilerde etkinlik sağlarken, iç toplumsal dinamiklerinde ise dışarıdakinin aksine önemli kırılganlıklara ve hassasiyetlere sahip.
İran’da Kirmanşan, Şarî Kurd, Tahran, Hemedan, Îsfahan, Yasuc, Meşhed, Kerec, Cacrûd, Becnûrd, Rafsancan ve daha birçok kent ile kasabada başlayan protestoların politik arka planının dışarıdan tahmin edilenden çok daha güçlü temellere sahip olduğu biliniyor. Bu protestoların hangi düzeyde örgütlü olduğunu ve Şii molla rejiminin iktidar dengesini sarsacak düzeyde bir etkili olacağını söylemek zor. Ancak protestoların çok geniş bir alanı kapsaması ve özellikle etnik talepleri kapsayacak düzeyde genişlemesi Tahran’daki İslamcı iktidar güçlerini sarsma ve önümüzdeki yıllarda bu süreç tahmin edilenden çok daha fazla genişleme potansiyeline sahiptir.
İran sınırları içerisinde başlayan ve ekonomik ve politik taleplerin içeren protesto eylemlerinin bir anda küresel güçlerin ve bölge devletlerinin gündemine oturmuş olması, protestoların haklılığı haksızlığından çok İran’ın jeo-stratejik konumu ve bölgede artan etkinliği ile ilgilidir. Protestoların artması İran’ı nispeten içe yönlendirebilir. Böylelikle bölgesel hâkimiyeti nispeten gerileyebilir.
İran neden önemlidir?
Ortadoğu’nun küresel kapitalist sisteme entegre edilmesini hedefleyen stratejinin başarılı olmasının en önemli halkası İran’ın da bu sürece dâhil edilmesidir. İran coğrafi konumu, politik etki gücü, enerji yatakları dahil ekonomik potansiyeli bakımından Avrasya ve Ortadoğu’nun merkezi ülkesi olması ile bütün ülkeler içerisinde öne çıkan bir konuma sahiptir.
Ortadoğu, Güneybatı Asya ve Avrasya ülkesi olarak tanımlanan İran, Avrupa-Asya ve Ortadoğu-Afrika arasında buluşma noktası olarak jeo-stratejik önemi yüksek bir ülkedir. Dünyanın birkaç bölgesini bu ölçüde stratejik düzeyde etkileyecek ve değişiminde rol alacak başka bir ülke yok gibidir. İran küresel sistem güçlerinin uygulamaya koyduğu stratejilerde bölgesel bir güç olarak söz sahibi olmanın ötesinde liderlik rolünü oynamak istiyor. Bölgesel dengeleri kendi lehine kullanmak için hem coğrafi, hem de mevcut jeo-ekonomik ve jeo-politik konumunu çok yönlü kullanıyor. Orta Asya, Avrasya ve Ortadoğu’nun merkezinde olan İran’ın bölgesel güç olmasını sağlayan birkaç faktör bulunuyor.
Birincisi İran’ın nüfusu ve sosyal yapısıdır: 81 milyon nüfusa sahip olan İran farklı sosyal-etnik grupları içerisinde barındırmaktadır. Nüfusunun yüzde 46’sını Farslar, yüzde 32’sini Azeriler, yüzde 9’unu Kürtler, yüzde 5’ini Gilekler ve Mazendaranlılar, yüzde 3’ünü Araplar, yüzde 2’sini Lurlar, yüzde 2’sini Beluciler, yüzde 2’sini Türkmenler ve yüzde 1’ini Kaşkay Türkleri ve diğer etnik gruplar oluşturuyor. [Yüzdelik oranları toplayınca çıkan fazlalık, küsuratların tam sayıya yuvarlanmasından kaynaklanıyor.] İran’da Azeriler çok önemli bir toplumsal gücü oluştururken, askeri ve politik bir örgütlülüğe ve güce sahip olan Kürtler yüzde 9’luk bir nüfusla İran’ın iç politik dengelerinde ciddi etkide bulunan bir kesimi oluşturuyor.
Sosyolojik olarak dikkat çeken bir başka önemli nokta da İran’ın farklı dinsel grupları kendi içerisinde barındırmış olmasıdır. Örneğin İran nüfusunun dini yapısının yüzde 90’ını Şii Müslümanlar, yüzde 8’ini Sünni Müslümanlar, yüzde 2’sini ise Bahailer, Sâbiîler, Hindular, Yezidiler, Ehli-Hak, Zerdüştler, Yahudiler ve Hristiyanlar oluşturuyor. Ayrıca İran’da Ortodoks Gürcüler ve Ermeniler (İsfahan) ve Keldaniler gibi dinsel gruplar da varlıklarını sürdürüyorlar. Farsların tarihsel politikalarının bir özelliği, mevcut dini azınlıkları yok etmek yerine, onlarla bir arada yaşamayı esas almış olmalarıdır.
İkincisi; İran’ı önemli kılan bir başka nokta da artan ekonomik potansiyel ve sahip olduğu enerji yataklarıdır. İran ekonomisi tarımsal üretim ve enerji yataklarının işletilmesine dayanmaktadır. Petrol ve doğalgaz üretim merkezlerinin uluslararası rekabete konu olması, 21. yüzyıl savaşlarının bu bölgelerde yoğunlaşması, küresel güçlerin, hem içte hem de uluslararası alandaki ekonomik gelişmeleriyle doğrudan ilişkilidir. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya ve hatta Almanya gibi ülkelerin uluslararası ilişkilerde İran’a destek sunmalarının küresel enerji rekabeti ve bölgesel enerji politikalarıyla doğrudan bir ilişkisi bulunuyor.
Üçüncüsü, bölge ilişkilerinde İran’ın artan askeri gücüdür: İran, Türkiye’den sonra en çok asker sayısına sahip olan ülke olarak ön plana çıkıyor. Toplam asker sayısı (görevde 545 bin ve yedek 350 bin olmak üzere) toplam 875 bin civarındadır. Yaklaşık olarak 6400 adet tank, top ve diğer zırhlı araç, 860’a yakın savaş uçağı ve savaş helikopteri, 130’a yakın büyük-küçük çapta savaş gemisi ve hücum botları ile İran, Ortadoğu’nun önemli askeri güçlerinden biridir. Karmaşık füze sistemleri ile pek çok hasımı karşısında caydırıcı bir askeri potansiyeli bulunmaktadır. Nükleer silahları araştırma ve elde etme potansiyeline sahip olduğu da biliniyor.
Dördüncüsü, Ortadoğu, Orta Asya ve Avrasya coğrafyasında köklü bir kültüre ve geleneğe sahip olan Pers geleneği aynı zamanda Şii olması nedeniyle de ciddi bir etki gücüne sahiptir. Irak’ın nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 60’ı, Afganistan nüfusunun yüzde 25’i, Pakistan’ın yüzde 23’ü, Bahreyn’in yüzde 70’i, Kuveyt ve Suudi Arabistan’ın yüzde 22’si ve Yemen’in yüzde 35’i Şii’dir. İran ile bu ülkelerdeki Şiiler arasındaki tarihsel manevi bağ, işgal bölgelerinde uygulamaya konulan küresel politikaları etkileyen önemli bir faktördür.
İran, bölge ilişkilerinde stratejik önemini koruyarak bugüne kadar varlığını sürdüren ve bütün politik dengelerde ciddi bir etkide bulunan belki de tek ülkedir. Strateji oluşturma kapasitesi yüksek olan İran’ın diplomasisi, bugün ‘haydut’ devlet diye tanımlanmaktan bölgesel stratejileri belirleme ve etkileme düzeyine gelmiş bulunuyor.
İran’ın zayıf noktaları
İran, farklı ulus gruplarının toprakları üzerinde kurulmuş bir devlet özelliği taşır. Büyük Azerbaycan topraklarının önemli bir kısım İran sınırları içerisindedir. Belucistan olarak bilinen ülke, İran, Afganistan ve Pakistan tarafından ilhak edilmiştir. İran’da Belucistan Eyaleti olmasına rağmen, Belucilerin etnik ve politik bir özerklikleri bulunmuyor. İran’da Kürdistan Eyaleti var. Ancak isim dışında Kürtlerin hiçbir stratejik talebi karşılanmış değil.
Azeriler ile Farslar arasında Şiilikten kaynaklanan ortak tarihsel değerler bulunuyor. Bu nedenle Azerbaycan’ın İran’daki topraklarını talep etmek gibi bir istemi bugüne kadar olmadı. Beluciler ise, ulusal örgütlerini kurup direnişler yaratan bir ulus kimliği taşıyor. Ancak 1950’lerden sonra bu direniş önemli oranda bitmiş. İran içerisinde askeri ve politik bakımdan örgütlü belki de tek güç Kürtlerdir. Kürtlerin ulusal taleplerini ciddi oranda gündeme getirmekle kalmayıp, askeri ve politik olarak İran molla rejimine karşı başlattıkları bir silahlı mücadeleleri var. İran’daki Kürdistan Eyaletinde Kürtlerin önemli bir kesimi örgütlüdür. Bu nedenle Molla rejiminin Kürtlere yönelik çok yönlü saldırıları kesintisizce devam ediyor.
İran’ın eyaletlerine ve illerine yayılan protesto eylemlerinin birkaç nedeni var:
Birincisi ülkenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunlar boyutudur. Birkaç yıl önce yüzde 40’lara çıkan enflasyonun kemer sıkma politikasıyla yüzde 12’lere düşmesine, bugün yüzde 25’in üzerinde seyreden işsizliğin önümüzdeki yıllarda yüzde 15’lere düşürülmesi çabasına rağmen yoksulluk toplumun bütün katmanlarını etkilemektedir.
İkincisi, Molla rejiminin kurduğu sistemin bütünüyle oligarşik nitelikte bir ayrıcalıklılar toplumu yaratmasıdır. Molla rejimi sistemi içerisinde yer alanlar iş ve yaşam koşullarında ayrıcalıklı bir özelliğe sahiptirler. Oluşturulan binlerce vakıf ile ekonomik olanaklardan yararlanan elitler topluluğu yaratılmıştır. İran’da son derece yaygın olan dini üniversitelerde okuyan ve mezun olanlar iş bulmak, devlet kadrosunda görev almak gibi alanlarda ayrıcalıklı özelliklere sahiptirler.
Üçüncüsü, askerileştirilmiş bir düzenin kurulmuş olmasıdır. Ordu, polis ve devrim muhafızları gibi devletin askeri güçleri dışında İslam rejimini korumak için köylerde, şehirlerde, üniversitelerde oluşturulan gönüllü silahlı milisler, asker-polis gibi devlet tarafından ekonomik ve politik olarak desteklenmektedirler.
Dördüncüsü, Molla rejiminin devlet yöneticileri dâhil bürokrasisinin önemli oranda yolsuzluğa bulaşmış olmasıdır. Nükleer pazarlıklar döneminde İran devlet adamlarının yurtdışında bloke edilen paralarının miktarının yaklaşık 80 milyar dolar olması çok şey anlatmaktadır.
Beşincisi ise ülkenin bütünüyle Ali Hamaney’nin başında bulunduğu dar bir İslamcı kadroyla yönetilmesidir. Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve Parlamento gibi kurumların stratejik konularda karar alma güçleri yoktur.
Altıncısı, İran’ın etnik gruplarla olan ilişkilerinin oldukça kırılgan olmasıdır. Özellikle Kürtlere yönelik izlediği politikalara karşı oluşan toplumsal tepki çok üst düzeyde kendisini ortaya koydu. Kürdistan Eyaleti’nde halkın devlet binalarını işgal etmeye kadar varan tepkisi, bu sürecin çok daha karmaşık bir boyut alacağını gösteriyor.
İran’da demokrasi mücadelesi
İran aynı zamanda demokrasi ve özgürlükler için tarihi direnişlerin olduğu bir ülke olarak bilinir. Şah rejimine karşı demokrasi mücadelesi veren İran halklarının Humeyni’nin önderliğinde kurulan Şii İslam rejiminin Şah dönemini aratır bir diktatörlüğe dönüşmesi karşısında biriken tepkisi, dipten gelen toplumsal dalganın yeniden harekete geçmesine yol açtı.
Bir zamanlar “daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük” sloganıyla Şah rejimine karşı mücadelenin sembolü olan Tahran Üniversitesi’nde binlerce eylemcinin bu kez de Molla rejimine karşı “daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi” talebiyle sokaklara çıkması, Tahran Üniversitesi’nin tarihsel misyonunu bir kez daha ortaya koydu. Eylemlerin ilk başladığı ve İran’da mutlak hakimiyet kuran dini lider Ali Hamaney’in doğduğu kent olan Meşhed’de, sokağa çıkanların şahlık sistemi lehine sloganlar atması da bir tesadüf değildir. Ayrıca İran’ın en zengin kentlerinden olan Îsfahan’da binlerce kadının sokaklara çıkmış olması da dikkat çeken önemli bir noktayı oluşturuyor.
Rejimin önünde iki yol var
İran’daki protestolar, dipten gelen dalganın tepkisel olarak sokağa yansımasıdır. Bilinçli, planlı ve örgütlü bir güç olarak doğrudan Molla rejimini hedefleyen bir toplumsal kalkışmayı içermiyor. Ancak İran’ın iç politik ilişkilerini çok yönlü etkileyecektir. Molla rejiminin izleyeceği taktik politika burada önem kazanıyor. İki yol var: Ya mevcut protestoları çok sert bastırmaya çalışacaktır ya da söz konusu talepleri dikkate alarak demokratikleşme, ekonomik ve sosyal yaşam alanlarında bir kısım adımlar atacaktır.
Molla rejimi, protestoların yaratacağı politik-toplumsal etkiyi kırmak için rejim yanlısı güçlerin de karşı protesto eylemleri yapması çağrısında bulundu. Rejim yanlılarının sokağa çıkması özellikle ABD merkezli dış güçler karşısında halkın rejimi koruma ve kollama mesajının verilmesidir. İran İslam rejimi, ister militer güçleri kullansın, ister devleti destekleyen kitlesel gösteriler yaptırsın, toplumun dipten gelen toplumsal-politik taleplerini dikkate almadan bir istikrar sağlaması pek mümkün değildir.
İran’ı belki de en çok sarsacak süreç, ayaklanmanın Kürt bölgelerinde toplumsal bir kopuşa dönüşmesinin önünü açmasıdır. Toplumsal altyapısı oldukça güçlü olan ve Irak, Suriye ve Türkiye’de yükselen Kürt mücadelesinin İran’daki yansımaları da tahmin edilenden güçlüdür. İran Kürdistan Eyaleti’nde başlayan protestoların silahlı gerilla hareketiyle birleşmesi, İran’daki dengeleri bütünüyle değiştirir. ABD’nin İran’ı hedef tahtasına oturttuğu bir dönemde Kürtlerin toplumsal ayaklanmaya katılması Washington için önemli bir fırsat olarak değerlendirilir. ABD’nin Suriye’de izlediği Kürt politikasının İran’da çok daha kapsamlı bir stratejiye dönüşme olasılığı hesaba katılması gereken önemli bir faktördür.
Ortadoğu’da liderlik savaşına girişen İran’ın, kendi iç politik istikrarını sağlamadan bölgesel liderlik stratejisini başarıyla uygulaması oldukça zordur. İran’ı zorlu bir süreç bekliyor Ortadoğu’da sürprizler çoktur, İran’ı ve Türkiye’yi etkileyecek yeni politik ve toplumsal gelişmelere hazır olalım.
Yorumlar